Avrupa
Hun İmparatorluğu
Avrupa Hun İmparatorluğu, Atilla (Attilla) nın Avrupada
kurduğu ve Fransaya kadar giderek Kavimler Göçünü başlatan Hun İmparatorluğunun
muhteşem tarihi. Avrupa Hun İmparatorluğu, Orta Asyada varlığını yitirerek
Batıya doğru göç ederek Hazar bölgesinde toplanan Hun kütlelerinin bölgede
çoğalmasıyla ortaya çıkan, varolduğu kısa dönemde Tarihe silinmeyecek izler
bırakmış ve diğer büyük Türk imparatorluklarının temelini oluşturmuş önemli bir
devlet olmuştur.
Avrupa Hunlarının tarih sahnesine çıkışları, dünya
literatüründe farklı bir öneme daha sahiptir. Avrupa Hunları, Hazar denizinden
Avrupaya doğru ilerlemeden önce, Avrupadaki demografik yapı bugünküne göre çok
daha belirsizdi. Avrupa kıtası Roma İmparatorluğundan ve İmparatorluğa dahil
olmayan Barbar kavimlerden oluşuyordu. Bu barbar kavimler bir imparatorluk
seviyesine ulaşmamış, ancak bulundukları topraklarıda Roma’nın yönetimine
bırakmamışlardır. Yaşayış şekilleri ve kültürel değerlerinin çok zayıf olması
nedeniyle bu topluluklardan Barbar kavimler olarak bahsedilir. Bu barbar
kavimler, bugün Avrupa kıtasında bulunan ülkelerin atalarıdırlar. Hunların
Avrupaya ilerlemeleriyle bölgedeki demografik yapı önemli ölçüde etkilendi.
Hunlardan önce Kafkaslara kadar uzanan bu barbar kavimler, Hunların Tuna nehrini
aşarak Avrupayı otoritesi altına almaya başlamasıyla bu barbar kavimler
Avrupanın içlerine doğru ilerleyerek Roma ile karşı karşıya gelmiştir. Bu
barbar kavimlerin Roma üzerindeki baskıları sonucunda Roma ikiye bölünmüş,
varoluş mücadelesine giren barbar kavimler, zamanla kendi yönetimlerini
oluşturmuştur. Tarih, bu dönemi Kavimler göçü olarak kaydetmiştir. Bu süreç,
Hunların Avrupaya girmesinde başlar, Avrupa Hun İmparatorluğunun yıkılmasıyla
neticelenir. Günümüz dünyasındaki medeni Avrupa ülkeleri, bugünki varlıklarını
“Barbar Türkler” olarak telafuz ettikleri Avrupa Hunlarına borçludurlar
diyebiliriz.
KAVİMLER
GÖÇÜ VE AVRUPA HUN DEVLETİ
Kavimler
Göçü
Kavimler Göçü, Avrupa tarihinin önemli olaylarındandır. Bu
göç sonundaki gelişmeler, Avrupa tarihinin dönüm noktasını oluşturur.Yurtlarındaki
egemenliklerini kaybeden Hunlar, Asya’nın batı bölgelerinde yaşamaya
başlamışlardı. 4. yüzyılda Hazar Denizi ile Aral Gölü arasında yaşayan
Alanların topraklarını ele geçirdiler. Doğudan gelen baskılar ve kuraklık
nedeniyle, batı yönündeki ilerlemeleri devam etti. Bu sırada Karadeniz’in
kuzeyinde ve Doğu Avrupa’da Gotlar, Gepitler, Vandallar gibi Cermen kavimleri
yaşamaktaydı.
Balamir liderliğindeki Hunlar, İtil (Volga)’i geçtiler.
Hunların Karadeniz’in kuzeyine doğru gitmeleri, Gotlar, Gepitler ve Vandallar
gibi kavimlerin Avrupa’nın içlerine doğru göç hareketlerini başlattı (375). Bu
hareket Avrupa’nın etnik yapısını değiştirdi ve Roma İmparatorluğu’nun da
parçalanmasına yol açtı. İşte, Avrupalıların Barbar adını verdikleri bu Cermen
kavimlerinin korku ve panik içinde birbirlerini batıya doğru itmesiyle bir çok
topluluğun yer değiştirmesi olayına Kavimler Göçü denir.
Kavimler
Göçü’nün sonuçları:
Avrupa, yüzyıla yakın bir süre karışıklık içinde kaldı.
Bazı tarihçilere göre bu olay, İlkçağ’ın sonu Orta Çağ’ın
başlangıcı kabul edildi.
Barbar kavimlerin batıya doğru ilerlemeleri sırasında
toprakları alt üst olan Roma İmparatorluğu 395 yılında Batı ve Doğu olmak üzere
ikiye ayrıldı.
Avrupa’daki kavimlerin birbirleriyle karışıp kaynaşması
sonucu bugünkü İngiltere, Fransa, İspanya gibi Avrupa devletlerinin temelleri
atıldı.
Avrupa’daki krallıkların sürekli savaş ve yağmaların
etkisiyle gücünü kaybetmesi, feodalite rejiminin ortaya çıkmasına zemin
hazırladı.
Avrupa’ya yerleşen Türkler, burada devlet kurdular. (Avrupa
Hun Devleti, Avar Devleti gibi)
Avrupa
Hunlarının Tarih Sahnesine Çıkışı (352)
Önce Doğu ve Batı, daha sonrada Kuzey ve Güney olarak ikiye
bölünen Büyük Hun İmparatorluğunun Orta Asyada varlığını yitirmeye başlamasıyla
batıya doğru göç eden Hun toplulukları Hazar gölü çevresinde yoğunlaşmıştı.
M.Ö. 36 yılında başlayıp, M.S. 300 lü yıllara kadar devam eden bu göç
hareketiyle Bu bölgede yaklaşık 300 yıl boyunca yaşayan Hun toplulukları,
zamanla bölgeye hakim bir güç haline geldi. Büyük Hun İmparatorluğu döneminde
devletçilik vasfı kazanan Hun Türkleri, bu vasıflarını bulundukları bölgeye de
taşıyarak zamanla güçlerini birleştirerek yeni bir imparatorluk kurmaya doğru
ilerlediler.
Günümüz literatüründe Avrupa Hun İmparatorluğunun kuruluşu
374 olarak geçer. Bu bilgiye Avrupa kaynaklarından ulaşıyoruz. Oysaki bu
kaynaklar 374 yılında, Hunların Gotları yenilgiye uğratmasından bahseder.
Zamanla yapılan araştırmalar Avrupa Hunlarının ilk hakanının “Kama Tarkan”
olduğunu ortaya çıkartmıştır. Kama Tarkan, bölgedeki Hun topluluklarını
yönetimi altında toplayarak 352 yılında Avrupa Hun İmparatorluğunu fiilen kurdu
ve yönetimi 370 yılına kadar elinde bulundurarak Hazar ve çevresinde önemli bir
güç haline gelerek hakimiyet alanını batıya doğru ilerletti. Geçen 18 yıl,
Hazar bölgesinde yaşayan Hun Türklerinin teşkilatlanmasını ve Devlet düzenine
geçmesini sağladı.
Balamir
Dönemi (370-378)
Balamir, Kama Tarkan’ın ölümüyle yönetime geçti. (Kama
Tarkan’ın oğlu olduğu kesin değildir) Yönetime geçmesiyle Batıya doğru
ilerlemeye başladı ve bölgede bulunan Alan ülkesini ele geçirdi. Avrupa
menşeili Tarih kaynakları Bledanın 374 yılında İdil nehri kıyılarında görüldüğünü
kayıt etmiştir. Bu dönemde bölgede, imparatorluk niteliği taşımayan ancak
kalabalık ve güçlü barbar kavimler bulunuyordu. Bugünki pek çok Avrupa
ülkesinin atası ola bu barbar kavimler zaman zaman Roma imparatorluklarının
sınırlarını zorlayarak bölgedeki varlıklarını devam ettiriyorlardı. Balamir,
İdil nehrini geçerek bu bölgede bulunan Gotlara baskı kurmaya başladı. Gotlarla
İlk savaş 375 yılında gerçekleşti. Savaşı kazanan Balamir, Gotları Avrupanın
içlerine, Romaya doğru ilerlemelerini sağladı. Kavimler Göçü olarak tarihe
geçen süreç bu savaşla başlamıştır. Balamir döneminde Hunlar, hakimiyet
alanlarını genişleterek Avrupaya doğru ilerlediler.
Alipbi
Dönemi (378-390)
Avrupalıların “Baltazar” ünvanı verdiği Alipbi, Balamir’in
ölümünden sonra yönetime geçti. Alipbi’nin yönetimiyle Hunlar Balkanlara doğru
ilerleyerek hakimiyet alanını giderek genişletmeye başladı. Aynı yıl Tuna
nehrini geçerek Trakyaya kadar ilerledi. Bu ilerleyişinde Romadan herhangi bir
direniş görmedi. Hunların ilerlemesiyle zor durumda kalan barbar kavimler,
Hunlarla mücadele etmek yerine Romanın üzerine gitmeyi yeğelediler. İlerleyen
yıllarda da Roma, barbar kavimlerin saldırılarıyla uğraşırken Hunlar bölgedeki
hakimiyetlerini güçlendirdiler.
Uldız
Dönemi (390-412)
Alipbi’nin ölümüyle tahta Uldız geçti. Uldız, yönetime
geçtiği dönemde Karpat dağlarını aşarak bugünki Macaristana kadar ulaştı. I.
Theodosius’un 395 de ölmesiyle Roma Doğu ve Batı olarak ikiye bölündü.
Theodosius Roma’yı tek başına yöneten son hükümdar olmuştu. Romanın ikiye
bölünmesiyle Uldız Trakya ve Balkanlar üzerine yürüdü. Aynı dönemde, bir diğer
koldanda Bugünki Şanlıurfa ve Lübnana kadar hızla ilerleyip akdenize ulaştı.
Aslında bu nedenle Türklerin Anadoluya ilk girişi 395 dir. Uldız Akdenize kadar
ulaştı ancak Kısa bir süre sonra birliklerini Karadenize geri çekti. Avrupa
Hunlarının dış politikası Uldız zamanında şekillendi. Bölgedeki barbar
kavimlere karşı Romayla iyi ilişkiler kurulmaya başlandı. Zira bu kavimler
düzensiz ve barbarca yaşıyorlar bu nedenle kontrol altında tutulamıyorlardı.
Hunlar, Tuna boylarına ilerledikçe barbar kavimlerde Roma sınırlarını zorlamaya
başladılar. Bu baskılarla zor durumda kalan Batı roma, Uldızdan yardım istedi.
Hunlar ile Radagais komutasındaki barbar kavimler 406 yılında, bugünki floransa
bölgesinde karşı karşıya geldiler. Uldız, savaşı kazanarak Radagais’i esir aldı
ve Batı Roma tarafından idam edildi.Batı Roma ile iyi ilişkiler içerisinde olan
Uldız, Doğu Romayla mücadele halindeydi. 409 yılında Tunayı geçerek Doğu Romayı
baskı altına almaya başladı. Uldız, Doğu Romanın gönderdiği elçiye “Güneşin
Battığı Yere Kadar Her Yeri Zaptedebilirim” diyerek meydan okuduğu tarih
kaynaklarında geçmektedir.
Karaton
Dönemi (412-422)
Karaton, Uldız’dan siyasi istikameti belirlenmiş, taşları
yerine oturmuş bir imparatorluk devraldı. Batı Roma ile iyi ilişkiler kurulmaya
başlanmıştı. Bu doğrultuda Batı Romanın üzerine çok fazla gidilmiyordu. Bu iyi
ilişkiler Doğu Roma için geçerli değildi. Ancak Karaton döneminde Doğu Romanında
fazlaca üzerine gidilmedi. Karaton 10 Yıl kadar yönetimi elinde bulundurdu. Bu
süre zarfında Karadeniz bölgesinde Hun varlığını sağlamlaştırarak bölgedeki
teşkilatlanmayı güçlendirdi. Karaton döneminde fazlaca önemli gelişmeler ortaya
çıkmadı. Karaton dönemi, Avrupa Hunları için durgun sayılabilecek bir dönem
olmuştur.
Rua
Dönemi (422-434)
Karatonun ölümünden sonra Hunların yönetimi hükümdar
ailesince ortak yönetildi. Kardeş olan Rua, Muncuk, Aybars, Oktar ülkeyi
birlikte yönettiler. Rua devletin başına geçti. Doğu kanadını Aybars, batı
kanadını ise Oktar yönetti. Muncuk ise kısa bir süre sonra öldü. Rua döneminde
Doğu Roma’nın Hunlar üzerinde bazı beşinci kol faaliyetleri başladı. Doğu Roma
imparatoru II. Theodosius, Hunlara bağlı olan barbar kavimleri kışkırtmaya ve
Hun birliğinden ayırmaya çalışıyordu. Casusların yaklanması ve Doğu Romanın
faaliyetlerinin ortaya çıkması üzerine Rua Doğu Romanın üzerine yürüyerek
önemli bir savaş kazandı. Bu savaş sonrasında Doğu Roma ilk kez Vergiye bağlandı.
Uldız döneminde iyi ilişkiler içine girilen Batı Roma ile Rua dönemindede iyi
ilişkiler devam ettirildi. Rua döneminde Batı Roma’da iç karışıklıklar ortaya
çıkmıştı. Bu durumdan faydalanmak isteyen Doğu Roma imparatoru II. Theodosius,
ordularını Batı Roma’ya gönderdi. Batı Roma’nın Rua’dan yardım istemesiyle, Rua
güçlerini Batı Roma’ya gönderdi. II. Theodosius’un ordusu Hunları karşısına
almak istemedi ve geri döndü. Takip eden yıllarda Doğu Roma, Hunlara bağlı
kabileleri kışkırtmaya devam etti. Rua bunun üzerine Doğu Romalı tüccarların
Hun toprakları içine girmesini de yasakladı.
Attila
Dönemi (434-453)
434 yılında, Rua’nın ölümüyle yönetim, Rua’nın kardeşi
Muncuk’un iki oğluna kaldı. Bleda ve kardeşi Attila, bu dönemde imparatorluğun
yönetimine geçtiler. Yaşça büyük olması nedeniyle yönetim Bleda daydı. Ancak
Bleda, yeteri kadar varlık gösteremedi. Savaşlarda başarısız sonuçlar alması
nedeniyle genellikle savaşları Attila yönetiyordu. Zamanla Attila, Ağabeyi
Bledanın başarısız idaresi ve katıldığı savaşlarda varlık gösterememesi
nedeniyle kardeşi Attila ile mücadeleye girdi. İmparatorluk 10 yıl kadar bu şekilde
yönetildi. Ancak Attila, 445 yılında ağabeyi Bledayı öldürerek yönetimi tek
başına eline aldı. Attila’nın amacı, hem Doğu hem Batı Romayı egemenliği altına
almaktı. Uldız döneminden bu yana Batı Roma ile iyi ilişkiler içine girilmişti.
Ancak Attila, bu şekilde devam etmeyecekti. Doğu Roma ile ilişkiler zaten
kötüydü. Daha önce Doğu Roma üzerine birkaç kez yürünmüş ve baskı altına
alınmıştı. Doğu Roma halen Hunlara vergi ödüyordu. Ancak Doğu Roma’nın Hunlar
üzerindeki oyunları halen devam ediyordu. Ruanın ölümünden hemen sonra Attila,
Doğu Romanın üzerine
yürüdü ve savaşı kazanarak Margos antlaşması imzalandı. Bu
antlaşmayla vergi iki katına çıkartıldı. Doğu Roma, antlaşmayı imzalasa da
antlaşmanın şartlarına uymuyordu. Bunun üzerine Attila, 441 yılında tekrar Doğu
Roma’nın üzerine yürüdü. Trakya ya kadar ilerledi ve vergi üç katına
çıkartıldı. Böylelikle Balkanlar yoluda açılmış oldu. Doğu Roma, Hunlara karşı
faaliyetlerine devam etti. Yine antlaşmaya aykırı hareket ederek Hunlara bağlı
kavimleri isyana teşvik etti. Ticaret kurallarını çiğneyerek tüccarlarını Hun
topraklarına gönderdi. Attila, bu kez Doğu Romanın üzerine iki koldan saldırıya
geçti (447). Bi kolu Yunanistandan girerek Tselya’ya kadar ilerledi. Diğer
koldan Sofya, Lüleburgaz, Flibe şehirlerini ele geçirdi. Bugünki Büyük Çekmece
yakınlarına kadar ulaştı. Bu ilerleyişten sonra Doğu Roma tekrar barış istedi.
Antolyos antlaşması imzalandı ve vergi üç katına çıkartıldı, savaş tazminatı
ödetildi ve Tunanın güneyindeki bölge Doğu Roma askerlerinden arındırıldı.
Attila, Batı Roma imparatorunun kızıyla evlendi (451). Karısının çeyizi olarak
Batı Roma topraklarının yarısını istedi. Bunun üzerine Batı Roma ve Hun
İmparatorluğu büyük bir savaşa girdi. Attila ordularını, Batı Romanın asker
deposu olarak görülen Galya’ya gönderdi. Attila buraya 200 bin kişilik bir
orduyla geldi. Ordunun 100 Bin’i Hunlardan, 100 Bin’i kendisine bağlı
kavimlerden oluşuyordu. Batı Roma’da denk bir kuvvetle savaşa katıldı. Ordular
Katalon ovasında karşı karşıya geldiler. Savaş 24 saat sürdü. İki tarafta çok
ağır kayıplar verdiler. Buna rağmen savaş henüz sonuçlanmamıştı. Ancak Batı
Roma Askerleri, aynı gece askerlerini geri çekti ve yenilgiyi kabul etti.
Attila, Galyayı işkal ederek yenilmezliğini tüm dünyaya kabul ettirmişti artık.
Attilanın amacı Doğu Romayı tamamen kendisine bağlamaktı. Kesin sonuç almak
için 452 yılında bir sefer daha düzenledi. Romanın artık karşı koyacak gücü
yoktu. Attila, ordusuyla Alpleri aşarak Po ovasına indi ve İtalyanın kuzey
kentlerini ele geçirerek Roma önüne kadar ilerledi. Papa 2. Leo, Attilanın
huzuruna çıkarak Attilanın romaya zaten hakim olduğunu söyleyerek
Hristiyanlığın merkezi olarak kabul edilen Roma’nın yıkılmamasını talep etti.
Bu dönemde bölgede Veba salgını sorunu vardı. Attila bu seferle Doğu Romayı
egemenliği altına almış oldu. Bölgedeki Veba salgını nedeniyle daha fazla
ilerlemedi ve vergiyi arttırarak geri döndü. Attila, 453 yılında şüpheli bir
şekilde öldü. Bazı tarih kaynakları Attilanın karısı tarafından zehirlendiğini
ifade eder.
Atilla ve
Avrupa Hun Devleti
''Ben ve milletim Tanrı'nın Kırbacıyız. Tanrı yoldan çıkan
milletleri cezalandırmak için bizi gönderir!''Muncuk 'un öz oğlu. Yassı
burunlu, kısa boylu, tıknaz yapılı, geniş omuzlu, büyük başına rağmen gözleri küçük;
seyrek sakallı bir insandı. Bir devlet adamında olması gereken, akıllılık,
kurnazlık, sezgi, sabır ve karanlık, ileri görüşlülük gibi bütün meziyetlere
sahipti.
Çağa, damgasını vuran Türk! Doğu Roma İmparatorluğu'nu da,
dize getiren büyük komutan! Batılıların korkulu rüyası!.. ''Tanrının Kırbacı''
Attila!..
Attila
Büyük Hun İmparatorluğu'nun bir ucu Çin sınırında, bir ucu
Avrupa'nın göbeğindeydi. Doğu Roma İmparatorluğu da, Batı Roma İmparatorluğu da
yıllık vergiye bağlanmıştı. Bu, Hun yumruğu altında kurulan Avrupa barışı
yıllarında Attila, Babası Muncuk tarafından, Batı Roma'ya ''Barış
Rehinesi''olarak verilmişti. Böylece Hun İmparatoru Muncuk, anlaşma hükümleri
yerine getirildiği sürece savaş açmayacağını, Roma'ya garantilemiş oluyordu.Bir
bozkır çocuğu olan Attila'nın Roma'da öğreneceği pek çok şey vardı. Roma'da dil
öğrendi, askerlik teşkilatı hakkında yeni bilgiler edindi, politikanın nasıl
yürütüldüğünü yakından inceledi. Fakat Roma'da Attila'nın asıl öğrendiği şey,
bu insanların Hunları ne
kadar sevmediği, ne kadar hor gördüğü ve ne kadar nefret
ettiği idi. Tarihçiler, Attila'nın Roma'yı yıkma kararına, bu ''Barış
Rehinesi'' günlerinde vardığını yazarlar.
Atilla'nın
Hunların Başına Geçmesi
Hunların başına geçtiği zaman 39-40 yaşlarında olan Atilla,
babası Muncuk erken öldüğü için, amcası Rua' nın yanında yetişmiş, onunla
birlikte seferlere katılmış, çeşitli kavimleri yakından tanımak imkanını
bulmuş, devlet idaresini ve Hun iç ve dış siyasetinin esaslarını öğrenmişti. Amcası
Ruanın ölmesinden sonra büyük kardeşi Bleda ile birlikte devleti
devralmışlardır. Fakat kaynaklarda yazana göre, eğlenceden hoşlanan, enerjisi
kıt Bleda, ikinci planda kalarak, devleti ciddi bir hükümdar vasfını taşıyan
kardeşine bırakmıştır. Atillanın yardımcısı sıfatı ile 11 yıl hun
imparatorluğunun iradesine katılan Bleda 445 de eceli ile ölmüştür. Böylece
Atilla devletin tek hakimi olmuştur.
Atilla'nın
Yükselişi
434 yılı baharında Hun sınırlarına gelen Bizans elçilerini
Atilla, Tuna ile Morava nehrinin yerleştiği Bizans Margos kalesinin tam
karşısında-Tunanın kuzey kıyısında- bulunan Kostantia surları önünde, at
üzerinde karşıladı ve dinlenmelerine dahi izin vermediği elçilerin biri
konsül-general, diğeri seçkin bir diplomat olan temsilcilerine, taleplerini,
barış şartları olarak yazdırdı. Kostantia barışı ( veya Margos Barışı ) diye
anılan bu andlaşmanın başlıca maddelerine göre, Bizans bundan böyle Hunlara
bağlı kavimlere müzakerelere, ittifaklara girişmeyecek, Hunlardan
kaçanlara-esir alınmış Bizans teb'ası dahil- sığınma hakkı tanınmayacak, Bizans
elinde bulunanlar iade edilecek, ticari münasebetler yine belirli sınır
kasabalarında devam edecek ve Bizansın ödemeyi taahhüt ettiği yıllık vergi iki
katına çıkarıldı.Theodosios II nin aynen kabul ettiği bu anlaşmanın hükümleri
icabı olarak, Hunlara iade edilen kaçakları Atilla, daha Bizans ülkesi içinde,
Trakya da Tarsus ( Bulgaristanda Hirsovo) kalesinde astırdı. Bu durum Hunlar
arasında olduğu kadar Bizans da Roma da ve diğer kavimler arasında Atilla
adının dehşet saçan bir otoritenin timsali haline gelmesine yardım etti.
Atilla'nın
I. Balkan Seferi
440'dan itibaren Attila Bizans'a karşı baskıyı artırdı.
Çünkü II. Theodosios, Kostantina antlaşmasının hükümlerine aykırı olarak
Hunlar'dan kaçanları iadede ağır davranıyor, hatta bunlardan bazılarını yüksek
makamlara getiriyordu. Mesela Got menşeli Hun firarisi Arnegisclus'u general
rütbesi ile Trakya'da Hun sınırında vazifelendirmişti. Müşterek Pazar
yerlerinde Grek tacirleri Hunları aldatıyorlardı. Margus piskoposu, Kostantia
civarında, kıymetli madenlerden yapılmış silahları ve ziynet eşyası ile
birlikte gömülen Hun büyüklerinin mezarlarını soymuş, bu davranış Hunları
infiale sevk etmişti. Nihayet Bizans yukarıda adı geçen Agaçeriler isyanında
tahrikçi rol oynamıştı.Diğer taraftan Kuzey Afrika Vandal Kralı Geiserikh,
Akdeniz'deki harekatının engelleyen Bizans'a karşı Attila'dan yardım istemişti.
Bu sebeplerle ve Margus'un zaptı ile başlayan Attila'nın idaresindeki I. Balkan
seferi (441-442), Singidunum (Belgrad) ve Naissus (Niş) üzerinden Trakya'ya
doğru gelişirken, Batı Roma'nın tavassutu neticesinde hızını kesti. Aetius
bundan böyle Theodosios'un antlaşma şartlarına riayet edeceğini garantilemek
üzere kendi oğlu Karpilio'yu Hun sarayına rehine olarak göndermişti. Bu sefer
sonunda Tuna boyundaki kaleler Hun idaresine geçmiş, daha geri hatlardaki
tahkimat yıktırılmış, Balkanlar'da Hunlar'a karşı durabilecek mukavemet
yuvaları dağıtılmıştı.
II.
Balkan Seferi ve Anatolius Barışı
447 yıllarına yaklaşıldığında, Attila'nın Doğu Roma
politikasının daha sertleştiği görülmekteydi. Çünkü I. Balkan seferinden beri
İmparator II. Theodosios, Balkanlarda Hunlara karşı bir müdafaa hattı teşkil
etme teşebbüsünde bulunmuş ve Magister Officorum olan Nomus'u görevlendirerek
yeni bir limes tanzimine girişmişti. Ayrıca Doğu Roma'nın ağır malî kriz
içerisinde bulunması, 446'da ortaya çıkan salgın hastalık ve 447'deki büyük
deprem İstanbul başta olmak üzere imparatorluğun birçok şehrinde hasarlar
meydana getirmiştir. Öyleki depremin tesiriyle İstanbul surlarında çok sayıda
burç da yıkılmıştı. Doğu Roma'nın askerî ve malî bakımdan içine düştüğü
çok zor şartların
yanında, Attila'nın hareketinin altında yatan esas sebep ise, Bizansı kat'î
surette hâkimiyet altına alıp Batı Roma'ya yönelmekti. Yani alt yapısı
oluşturulan cihan hâkimiyeti ülküsünü gerçekleştirmekti. Bu arada II.
Theodosios zamanında Attila, Romalı-lardan, daha önce ödenmeyen borçların
karşılığı olarak zorla vergi topladı. Kendisine elçilerin gelmesi, kaçakların
iade edilmesi ve vergiler hususunda mektup yazdı. Bu mektubu, isteklerini
bildirmek üzere Doğu Roma'ya gönderdiği elçiler ile yolladı. Kendi elçileri
geri dönerken de, Romalı elçilerin onlarla birlikte gelmesini istedi. Eğer
bunlar yerine getirilmez ise, Doğu Roma'ya savaş açacağını belirtti. İmparator,
Attila'nın mektubunu okuyunca, kendilerinde bulunan kaçakları iade
etmeyeceğini, fakat derhal bir elçilik heyeti göndereceğini söyledi. II.
Theodosios, Attila'nın asıl isteklerini geri çevirince Attila ordusuyla Tuna'yı
geçti ve birkaç küçük kalenin alınmasından sonra çok kalabalık bir şehir olan
Ratiaria'ya başarılı bir saldırı yaptı. Burası Tuna Bölgesi'nin anahtar yeri
idi. Ostrogot Kralı Valamir ile Gepidlerin Kralı Ardarik'in kuvvetlerinin de
katıldığı Hun ordusu, bu günkü Bulgaristan'a girerek Oescus (Gigen) kasabası
yakınında Utus Irmağını (Vidin Çayı) geçti. Burada, Moesia bölgesi Magister
Militium'u olan ve Hunlardan Bizanslılara firar eden Got asıllı Arnegisclus
komutasındaki Doğu Roma ordusunu ağır bir hezimete uğrattı. Arnegisclus da
savaş meydanında hayatını kaybetti. Bu başarıdan sonra Attila Hun ordusunun bir
kolunu Nikopolis (Niğbolu) civarındaki Asemus (Osem) kalesinin muhasarasına
memur etti. Tuna boyundaki yerleri almak üzere de doğu istikametine başka
kuvvetler sevk etti. Kendisi ise esas Hun ordusu ile güneye doğru ilerliyerek,
Serdica (Sofya), Philippopolis (Filibe)'i zaptederek Adrianopolis (Edirne)'i
kuşattı. Kuvvetlerinin bir kısmını Edirne muhasarasına bırakarak, Durostorum
(Silistre), Marcianopolis (Preslav)'i ele geçirdikten sonra, İstanbul
istikametine yöneldi. Arcadiopolis (Lüleburgaz), Kallipolis (Gelibolu) ve
Sestos (Akbas Limanı) şehirlerini de fethetti.Bu sırada Attila, geride
mukavemet edebilecek yerleri yok etmek gayesiyle ansızın geri döndü. Trakya'dan
geçerek Teselya'ya girdi ve Thermopylae (Termopil Geçidi) civarına geldi. Artık
Hun tehlikesi başkent İstanbul'u tehdit ediyordu. Doğu Roma, Hunların
başarıları karşısında tamamen ümitsizliğe düştü. Bu arada Vandallara karşı
Sicilya'da bulunan Doğu Roma birlikleri ile İran sınırındaki garnizonların geri
dönmesi ve Prens Aspar komutasındaki bu kuvvetlerin 447 yılında Chersones'de
Hunlara mağlûp olması Roma için herşeyin sonu oldu. İmparator II. Theodosios,
Attila'dan barışı adeta dilenmek mecburiyetinde kaldı. İmparatorluğun Doğu
Ordusu komutanı Senatör Anatolius vasıtasıyla, Athyra (Büyükçekmece)'da ordugâh
kuran Hunlar ve Doğu Romalılar arasında barış görüşmeleri yapıldı. 447'de
imzalanan ve tarihte Anatolius Barışıdiye bilinen antlaşmanın maddeleri şöyle
idi.
1-Kaçaklar derhal Hunlara iade edilecek.
2- Geçmiş vergiler karşılığında 6000 libre altın Hunlara
ödenecek.
3- Hunlara ödenen senelik vergi 2100 altına çıkarılacak.
4- Parasını ödemeden Romalıların ülkesine kaçmış olan her
Romalı esir başına 12 altın ceza ödenecek ve bu ödenmediği takdirde esir
sahibine iade edilecek.
5- Romalılar, Hun ülkesinden kendi tarafına kaçanları bir
daha kabul etmeyecekti.
Kampus
Mauriakus Savaşı (Haziran 451)
Roma ordusu kuzeye doğru ilerlerken, Metz ve Rheims
şehirlerini zapt eden Hun kuvvetleri bugünkü Paris yakınlarında bulunan
Orleans'a ulaşmıştı. Aetius'ta o sırada oraya varmış bulunuyordu. Fakat
karşılaşma için Attila Katalanum bölgesini daha uygun buluyordu. Savaş burada
oldu. (Paris'in güney doğusu) Savaş nerdeyse bir gün sürdü.Her iki tarafta ağır
kayıplar verdi. Gündüz yapılan savaştan kesin sonuç çıkmadı, ancak gece olduğu
zaman Roma ordusu dağılmıştı. Birlikleri arasındaki irtibatı kaybeden Aetius
yanlışlıkla düştüğü Hun birlikleri arasından güçlükle kurtuldu. Roma'nın
müttefiki olan Batı Gotlarının kralı Theodorik savaş meydanında ölmüştü. Ertesi
sabah, babasının cesedini almaya gelen yeni Got kralı, ordusunu toplayarak savaş
meydanını terk etti. Ağır kayıplara uğrayan Frank kuvvetleri de onları takip
etti. Aetius müttefiksiz ve desteksiz kalmıştı. Buna karşılık Attila gayesine
ulaşmış oldu. Bunun sonucu olarak ünlü Aetius Roma'da gözden düşmüş oldu.
Attila, ordularını Galya ortasından oldukça sağlam ve disiplin içerisinde 20
gün gibi kısa bir süre içinde kendi başkent bölgesine getirdi.Daha bir yıl
geçmeden Attila İtalya seferine başladığı zaman, Roma'nın Hunlara karşı
çıkarabileceği kuvveti kalmamıştı. Karşı koymanın imkansızlığı karşısında
Aetius bile, imparator Valentinianus'u İtalya'yı terke teşvik ediyordu.
Batı Roma
(Galya) Seferi (451)
Bizans üzerinde kesin egemenlik kurduğuna inanan Attila,
Batı Roma’yı dize getirmek için hazırlığa başladı. Batı Roma üzerine yapacağı
sefere bir bahane bulması gerekiyordu. Kendisine daha önce nişan yüzüğü
gönderen imparatorun kız kardeşi Honoria (Honorya)’nın teklifini kabul ettiğini
bildirdi. Çeyiz olarak da imparatorluğun yarısını istedi. Bunun kabul
edilmemesi üzerine de harekete geçti. İki ordu Batı Roma’nın asker deposu
sayılan Galya’nın Katalon Ovası’nda karşılaştı. Batı Roma ordusunun başında
Aetius (Aetyus) adında bir komutan bulunuyordu. Yapılan savaşta iki taraf da
ağır kayıplar vererek geri çekildi. Bir yıl sonra, Attila İtalya üzerine
yürüdüğünde karşısına Roma ordusunun çıkmaması, daha önce yapılan savaşta
Romalıların çok büyük kayıplar verdiğini göstermektedir. Katalon Savaşı’ndan
sonra Aetyus’un gözden düşmesi de bu görüşü desteklemektedir.
Atilla'nın
İtalya Seferi
452 yılının ilkbahar sonlarında Attila, ordusu ile
Pannonia'dan hareketle ve Aetius tarafından çok az müdafaa edilen Juli
Alpleri'nin dağ boğazını geçti. Dahilî karışıklıklar ve saray entrikaları
sebebiyle Aetius, Attila'nın ilerlemesine karşı tedbir alamadı. Attila,
surlarla çevrili, ileri harekâtına mani olan Aquileia şehrinin önlerine kadar
kolayca ulaştı. Bu şehir, imparatorluğun doğu sınırlarını müdafaa eden bir
konumda idi. Bu yüzden çok iyi tahkim edilmiş bir vaziyette idi. Burayı koruyan
askerler, Alarik ile Antala'nın komutası altındaki Gotlar idi. Şehir Hunların
hücumlarına karşı üç ay direndi ve hiçbir zaman teslim olmayacak intibaı
uyandırdı. Çevredeki meskûn yerleri ele geçirmiş olan Hunlar arasında, erzak
azlığı nedeniyle huzursuzluk baş gösterdi. Attila ise stratejik önemi çok büyük
olan böyle bir yeri ele geçirmeden ilerlemeyi uygun bulmadı. Bu sırada bir
leyleğin yavruları ile birlikte Aquileia'yı terketmekte olduğunu gördü. Attila,
bundan faydalanarak askerlerinin cesaretini arttırmak gayesiyle onlara hitap
etti. Jordanes'in anlattıklarına göre şunları söyledi: "Üstün bir
önseziyle yaratılmış olan bu kuş, bu şehrin kendisini koruyamayacağı, orada
emniyette olamayacağına kanaat getirerek yuvasını bırakıp gitmektedir. Bu, kaleyi
koruyanların artık şehri müdafaa edecek güç ve imkândan mahrum olduklarının
kati işaretidir. Demek oluyor ki, artık muhasaramıza uzun süre
dayanamayacaklardır". Bu konuşma Hun askerî arasında müthiş bir tesir
yaptı ve Attila, üç aylık sıkı bir kuşatmadan sonra deniz, nehir ve
bataklıklarla korunan, şiddetle hiçbir zaman ele geçirilememiş, bütün
imparatorluğun 9. büyük şehri Aquileia'yı ele geçirerek tahrip etti. Bu şehir
düştükten sonra Attila İtalya'ya girdi. Altinum, Padua yahut Concordia gibi
şehirleri de harabeye çevirdi.
Buradan Vicentia (Vicenza), Verona, Brexia (Brescia),
Pergamo ve Mediolanum (Milona) üzerinden Ticinum (Pavia)'a kadar uzandı.
Kendisine kapılarını gönüllü olarak açmayan kentleri ateşe verdi. Bu durumda
ise çoğu teslim olmayı tercih etti. Hunların ilerlemeleri İtalya'yı korkuttu ve
dehşete boğdu. İmparator Valentinianus, Ravenna'deki saraydan kaçtı. Bu arada
Aetius, Doğu Roma imparatoru Marcianus'dan yardım istedi. Fakat onun askerleri
ile yardıma gelmesi çok uzun zaman alacaktı. Bu durum karşısında Batı Roma
imparatoru III. Valentinianus Roma hükümetini topladı. Doğu Roma'nın yaşadığı
tecrübelerden de yararlanarak bir çözüm yolu bulmaya çalıştı. 450 yılının
konsülü ve gözde senatörlerden biri olan Avienus'un önderliği altında, Roma şehrinin
valisi Trigetius ve Papa I. Leo (Büyük Leo) Attila'ya elçi olarak gönderildi.
Umutlarını, 435'de Hippo Regius şehrinde Vandalların şeytanî kralı Geiserik ile
antlaşmayı başaran Trigetius'a bağlamışlardı. Elçilik heyeti, Po ve Mincio
ırmaklarının birleştiği yerde bulunan Attila ile görüştüler. Ateşkes istediler
ve sonunda başarı elde ettiler Hıristiyanlık âleminin en büyük ruhani şahsiyeti
olan Papa Leo, Attila'nın ayağına gitmeden evvel, özel merasimlerde giyilen
muhteşem papalık elbisesini giymiş ve büyük Hun imparatorunun huzuruna böyle
çıkmıştı. Attila Papa'ya gayet nazik muamelede bulunmasına rağmen, aralarında
geçen konuşma bilinmemekteydi. Fakat aralarında ne geçmiş olursa olsun,
neticede Romalılar bağışlanmak için yalvarmışlardı.Attila, ordusu ile Kuzey
İtalya'da bulunurken, Doğu Romalılar Tuna'yı geçti ve Hun sınır birliklerine
saldırdı. Ayrıca Aetius'a da yardımcı birlikler gönderdi. Bu sebeple merkezine
dönen Attila, İmparator Theodosios zamanından kalma vergi paralarının derhal
ödenmesini istedi ve Doğu Roma'yı savaşla tehdit etti. Ayrıca kendisinin Roma
önlerinde bulunmasını fırsat bilerek isyana teşvik eden Kafkasya Alanları
üzerine de ordu göndererek, onları te'dib ett.
Atilla'nın
Ölümü
Gökyüzünde yaş yağdıran bir bulut
Güneş yaslara bürünmüş batıyor...
Altın, gümüş ve çelikten bir tabut
Bu tabutta Hun güneşi yatıyor.
Attila, İtalya seferinden döndükten sonra, bütün dünyayı
hükmü altına almak için son bir sefere daha çıkmak istiyordu. Bütün Batı
ellerinde idi. Bütün Doğu'yu da ellerine almak için, İran'da hüküm süren
Sasanî'leri, itaat altına almayı,vergiye bağlamayı düşünüyordu. Fakat İran
seferini yapamadı. İtalya seferinden sonra, dolunaylı bir gecede, sarayında
büyük bir toy-düğün yapan Attila, o gece İldiko adında çok güzel bir prensesle
evlenmişti. O zifâf gecesinde, bir iç kanama sonunda, ağzından burnundan kan
gelerek öldü (453). Cesedi inceleyen kam, "Suikast yok, ağabeyi Buda
(Bleda) da aynı hastalıktan ölmüştü." dedi. Attila'nın ölümü Hunları mateme
boğdu. Ama, o, milletlerin hafızalarında ölümsüzlüğe ulaşmış bulunuyordu.
Rivayete göre onu, iç içe üç tabuta koydular. Birinci tabut, güneş gibi
parlayan altından yapılmıştı. Çünkü o Hunlar'ın güneşi idi. İkinci tabut
kuyruklu yıldızın kuyruğu gibi parlayan gümüşten idi. Çünkü o, çok nadir
görülen bir kuyruklu yıldız idi. Üçüncü tabut çifte su verilmiş demirden
yapılmıştı. Çünkü çelik gibi kuvvetliydi. Altın, gümüş ve çelikten yapılan bu
üç katlı tabut, Attila'ya ait silahlar ve değerli eşyalarla birlikte ve çok büyük
bir yoğ töreni ile, Tisza nehrinin adacıklarından birine gömüldü. Küçük ada
derin olarak kazılmış, sonra nehrin yatağı değiştirilerek üzerinden
geçirilmişti. Böylece mezarını kimse bulamayacak, soyamayacaktı. Ve gerçekten
hâlâ bulunamadı.
İlek
Dönemi (453-455)
Attilanın 3 oğlu bulunuyordu. İlek, Dengizik, İrnek.
Attilanın ölümüyle yönetime, en büyük oğlu İlek geçti. Ancak diğer kardeşlerle
arasında saltanat mücadelesi yaşandı. Bu mücadele Hunları iç karışıklıklara ve
yönetimde zafiyetler yaşanmasına sebep oldu. Bu iç karışıklıklar nedeniyle,
Hunlara bağlı olan kavimler Hun idaresinden ayrıldı. Bugünkü Avrupa ülkelerinin
ataları olan bu kavimler, Hunlardan ayrıldıktan sonra bölgede kendi
yönetimlerini oluşturup Avrupanın bugünkü demografik yapısının alt yapısını
oluşturdular. İlek döneminde, ilk ağır yenilgi alındı. Hunlar Nadao savaşında
yenilgiye uğradılar. Bu yenilgiden sonra Hunlardaki iç karışıklıklar dahada
arttı. Bugünkü Almanların ataları olan Germenler, İlek dönemine kadar Hunlara bağlı
bir kavim olarak yaşıyorlardı. İmparatorluk içerisinde sorunların yaşanmasıyla
Germenlerde isyan ettiler. İlek, bu isyanı bastırmak için Germenlerle girdiği
mücadelede öldü.
Dengizik
Dönemi (455-469)
Yönetimi İlek’den devralan Dengizik, imparatorluğu 14 yıl
yönetti. Ancak yönetimi başarılı olamadı. Hunlar zayıflamaya ve küçülmeye
başladı. Hem Roma, hem Hunlardan ayrılan kavimler bölgede güçlenmeye ve söz
sahibi olmaya başladılar. Dengizik’de, Doğu Roma ile girdiği savaşta öldü.
Tarih kaynaklarında Dengizik’in ölümü, Avrupa Hunlarının
yıkılışı olarak kabul edilir.
Avrupa
Hun İmparatorluğunun Dağılması
Dengizikten sonra Hun imparatorluğu yönetilemez duruma
geldi. Hem İmparatorluk gücü çok zayıfladı, hemde daha önce Hunlara bağlı
kavimler isyan ederek ayrı bir güç olarak Hunların düşmanı haline geldi. Bunun
üzerine, Attilanın en küçük oğlu olan İrnek, Hun kabileleriyle birlikte bugünki
Karadenizin kuzeyine doğru çekildi. İmparatorluk yıkılmıştı ancak bölgedeki Hun
varlığı devam etti. İrnek’den sonra Hun kabileleri Tingiz, Belkermek, Çuraş,
Tarya, Buyan ve Çelbir tarafından yönetildi. Avrupa Hun İmparatorluğu
yıkılmıştı ancak Hunlar yokolmadı. Karadenizin kuzeyinden yayılarak kabileler
halinde varlığını devam ettirdi. Bugün dahi Avrupa’da, Kafkaslarda,
Balkanlarda, Kırımda Türk izlerine rastlamaktayız.
İmparatorluğun yıkılmasıyla Bölgedeki Hunların bir kısmı
Karadenizin kuzeyinde varlığını devam ettirdi. Bir kısmı Hazara dönmek için
Kafkaslara doğru ilerledi, bir kısmı bölgede oluşmaya başlayan diğer bir güç
olan Avarlara katıldı, bi kısmı ise güneye doğru inerek balkanlara yayıldı.
Balkanlara yayılan Hunlar, bugünkü Bulgaristanın temelini oluşturmuşlardır.
Bulgar sözcüğü Türkçe bir ifade olan Bulgamaktan (Dağılmak, yayılmak)
gelmektedir. Karadenizin Kuzey bölgesinde varlığını sürdüren Hunların bir kısmı
Karpat dağları ve çevresine ilerleyerek bugünkü Macaristanın temelini
oluşturdular. Zira Macaristanın ismi olan Hungary, Avrupa Hun İmparatorluğundan
miras kalmıştır. Bugün Macaristanda halen Türk kültürünün izlerine rastlamak
mümkündür. Özellikle Gagağuz (Gökoğuz) lar
Türk olduklarının ve Attilanın torunları olduklarının farkındadırlar.
Karadenizi terk etmeyen Hunlar ise bölgede kaldılar. Bu kabilelerde Kırım
Türklerinin atalarıdırlar. Bölgedeki Hunların önemli bir kısmı Hazara dönmek üzere Kafkaslara doğru
çekildiler. Bu topluluk Kafkaslardaki diğer toplumlara karışarak asimile
olsalarda bazı kabilelerin varlıklarını uzun süre korudukları tarih
kaynaklarında geçmektedir.
ALINTIDIR.http://ttarihimiz.blogspot.com.tr/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder